Buradasınız
Ana Sayfa > Yazılar > Alıntı Yazılar > Sanal Medrese(Son Bölüm)

Sanal Medrese(Son Bölüm)

Son Bölüm

Sanal medrese bu kötü ahlakı adeta insanların üzerine sindirmiştir. Bununla birlikte, bu kötü karaktere insanların sahip olmalarına sebep olan bazı durumlar vardır. Bunlardan ikisi şunlardır:

1- İnsanların cesaretleri.
2- Bilmiyorum kelimesinin acziyet kabul edilmesi.

Birinci sebepten, yani insanların cesaretlerinden kastettiğimiz, insanların din hakkında konuşurken: “Helal, haram, caiz, küfür” vb. gibi ifadeleri, gözlerini kırpmadan rahat bir şekilde kullanmalarıdır. Oysaki söylenen bu tür lafızlar yedi kat semaya nispet edilmektedir. Yani bir insan: “Şu haramdır” dediğinde, aslında: “Allah buna böyle hükmetti” diyerek, Allah adına konuşmaktadır. Sosyal medyada din adına cedelleşen insanlarda böylesine büyük bir cesaret görülmektedir.

İnsanlar sanki: “Ben şunu yapmana izin vermiyorum” der gibi: “Bunu yapman caiz değildir” türünde ifadeleri gelişi güzel söylemektedirler. Fakat insan bu tür ifadeleri kullanırken, aslında bu sözlerini Allah subhanehu ve teala’ya nispet ettiğini unutmamalıdır. İnsanların kendi aralarında dâhi birbirlerine iftira etmeleri, yalan söz isnad etmeleri çirkin görülüp münafıklık alameti olarak kabul edilirken, Rablerine karşı yalan uydurmalarına ne dersiniz?!

وَلَا تقَُولوُا لمِاَ تصَِفُ الَسِْنتَكُُمُ ال كذَِبَ هّٰذَا حَلاَلٌ وَهّٰذَا حَرَامٌ لتِفَْترَُوا علَىَ اللهِّّٰ ال كَذِبََۜ
انَِّّ الَّذّينَ يفَْ ترَُونَ علَىَ اللهِّّٰ ال كَذِبَ لَا يفُْلحُِونََۜ

“Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak “Bu helaldir, şu haramdır” demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.”(Nahl Suresi: 116)

وَمَنْ اظَْ لمَُ مَِّمنِّ افتْرَّٰى علَىَ اللهِّّٰ كَذِبا اوُ۬لَٓئّٰكَِ يعُْرضَُونَ علَىّٰ رَبِّهمِْ وَيقَُولُ الْاشَْهَادُ هَّٰٓؤَ۬ٓلَُاءِ
الَّذّينَ كَذَبوُا علَىّٰ رَبِّهمَِْۚ الََا لعَْنةَ اللهِّّٰ علَىَ الظَّّالمِينًَۙ

“Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? Onlar (kıyamet gününde) Rablerine arz edilecekler, şahitler de: İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir, diyecekler. Bilin ki, Allah’ın lâneti zalimlerin üzerinedir!”(Hud Suresi: 18)

İbn Vehb, İmam Mâlik’i şöyle derken işittim demiştir:

“Ne emir, ne bir başka selef âlimlerinden, ne de kendisini öncü kabul ettiğim kişilerden bir şey hakkında: “Bu helal, bu haram” dediklerini duymadım. Kimse buna cüret bile edemezdi.”

Rebî bin Huseym şöyle demiştir:

“Bir kişi: “Allah şunu kesinlikle yasakladı, şunu haram kıldı” demekten sakınsın. (Çünkü söylediği söz yanlış çıkarsa, o zaman Allah subhanehu ve teala kıyamet günü ona:) “Yalan söyledin! Ben onu haram kılmamıştım, ötekini yasaklamamıştım” der. Ya da: “Allah subhanehu ve teala şunu helal kıldı, şunu emretti” demesin. (Eğer yanlış çıkarsa Allah subhanehu ve teala kıyamet günü ona:) “Ben onu helal kılmamıştım, ötekini de emretmemiştim” buyurur.”

Sa’d bin Ebî Vakkas radiyallahu anhu, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Müslümanların içerisinde en günahkâr olanı, Müslümanlara haram olmadığı halde, kendisine sorulan bir meselede onları isteklerinden mahrum edenidir.”(İbn Kayyım, İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/64-69-95. (Pınar yay.))

Cafer bin İyas’dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Said bin Cübeyr’e dedim ki: “Sana ne oluyor da boşanma konusunda hiçbir şey söylemiyorsun?” O da şöyle cevap verdi: “Boşanma konusunda hiçbir şey yoktur ki, onu benden öncekilere sormuş olmayayım. Fakat yine de bir haramı helal, bir helali de haram yapmaktan hoşlanmıyor ve korkuyorum.”

Şakik’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Abdullah’a bir şey sorulmuştu, o da şöyle karşılık vermişti:

“Ben sana cevap vermekle Allah’ın haram kıldığı bir şeyi sana helal kılmaktan veya Allah’ın helal kıldığı bir şeyi haram kılmaktan hoşlanmam.”(Sünen-i Dârimî, No: 136, 148. (Konya kitap.))

İkinci sebepten bahsedecek olursak sanal medreseden edindikleri kimliğe bürünmüş kişiler, “Bilmiyorum” kelimesini kullanmaktan imtina ederler. İnsanlar İslâmî olan herhangi bir meselede bilmiyorum dediklerinde, insanların gözünde itibarlarının düşeceğini, artık sözlerinin bir ehemmiyetinin kalmayacağını, cahil olarak görüleceklerini düşünürler. Oysaki Allah subhanehu ve teala adına konuşmanın ve insanlara fetva vermenin ne kadar ciddi bir iş olduğunu bilenler, bilmiyorum kelimesini de ilimden saymışlardır. Çünkü nasıl ki Kur’an ve sünnetin ilmî derinliklerine her insan vakıf olamazsa, aynı şekilde bilmiyorum kelimesini de her insan söyleyecek kadar derin anlayış sahibi olamaz. Daha doğrusu bu tavrı ancak ilimde belli bir seviyeye gelmiş kişiler takınıp “bilmiyorum” diyebilir.

İmam Mâlik, Nâfi’in şöyle dediğini nakletmiştir:

“İlim üçtür. Allah subhanehu ve teala’nın konuşan kitabı, uygulanmış sünnet ve “bilmiyorum” sözüdür.”

İmam Mâlik’in Yahya bin Said’den naklettiğine göre İbn Abbas radiyallahu anhu şöyle demiştir:

“Sorulan her soruya cevap veren kişi delidir.”

Sahnûn bin Said şöyle demiştir:

“İnsanlar içerisinde fetvaya en cesaretli olanlar, en az ilme sahip olanlardır. Bu kişiler ilimden bir kapıya sahip olduklarında, ilmin bütünüyle ondan ibaret olduğunu zannederler.”(İbn Kayyım, İ’lâmu’l Muvakki’în, 1/59-84. (Pınar yay.))

Abdulaziz bin Rafi’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Ata’ya bir şey sorulmuş, o da: “Bilmiyorum” demişti. Ona: “Bu konuda kendi görüşünü söylemez misin?” denilince, şöyle cevap verdi: “Yeryüzünde benim görüşümün din edinilmesinden ötürü, Allah subhanehu ve teala’dan hayâ ederim.”

Eyyub’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: Kasım’a bir şey sorulduğunu işittim, o şöyle cevap verdi:

“Allah’a yemin olsun ki biz, sorduğunuz her şeyi bilmiyoruz. Bilseydik ne bunu sizden saklardık, ne de bunu sizden saklamamız bize helal olurdu.”

Ömer bin Ebî Zaide’den rivayete göre, şöyle demiştir:

“Kendisine bir şey sorulduğu zaman eş-Şa’bi’den daha çok: “Bu konuda bilgim yok” diyen hiçbir kimse görmedim.”
İbn Ömer radiyallahu anhu’dan rivayet edildiğine göre bir adam İbn Ömer’e bir mesele sordu. O da: ”Bu konuda hiçbir bilgim yok” dedi. Adam geri dönüp gidince, İbn Ömer şöyle dedi: “İbn Ömer’in söylediği şey ne güzel. Ona bilmediği bir şey soruldu da, bu konuda hiçbir bilgim yok dedi.”

Şa’bi’den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir:

“Bilmiyorum demek, ilmin yarısıdır.”

Ubeyd bin Cüreyc şöyle demiştir:

“Ben Mekke’de bir gün İbn Ömer’in, bir gün de İbn Abbas’ın yanında otururdum. İbn Ömer’in kendisine sorulan şeylerde: “Bu konuyu bilmiyorum” dediği meseleler, fetva verdiklerinden daha çoktur.”(Sünen-i Dârimî, No: 108, 113, 134, 157, 185, 186. (Konya kitap.))

Bilmiyorum kelimesini kullanamayan kişiler, aslında hiçbir şey bilmiyorlar demektir. Daha doğrusu bilmediklerini dâhi bilmiyorlar. Onlar, İslâm’dan bir iki meseleye vakıf olduklarında, ilmin tamamını elde ettiklerini zannederler. Bilsin veya bilmesin, sorulan her soruya cevap verme zorunluluğu hissederler. Böylece hem kendileri saparlar, hem de insanları saptırırlar.

هَٓاَ انَتْمُْ هَّٰٓؤَ۬ٓلَُاءِ حَاجَجتْمُْ فيمَا ل كُمْ بهِ عِلْمٌ فلَِم تَُٓحاَجُّّونَ فيمَا ليَْسَ ل كُمْ بهِ عِلْمٌَۜ وَاللهّّٰ يعَْلمَُ
وَانَتْمُْ لَا تعَْلمَوُنَ

“İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz? Oysaki Allah her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz.”(Âl-i İmran Suresi: 66)

Allah Rızası Dışında Başka Amaçlarla İlim Öğrenmek

Sanal medresede sürekli din adına tartışmaların yapılması, sırf cevap vermek adına bilmeden fetvaların verilmesi, gereksiz sorular sorularak ortalığın karıştırılması ve bunlara benzer Müslümanın ahlakını yok eden kötü amellerin yapılması, bu meclisin talebelerini amel dışında ilmi farklı amaçlar için öğrenmeye sevk etmektedir.

İnsanlardan kimisi muhataplarını yenmek, kimisi insanlarla tartışmak, kimisi kendisi hakkında “ne de bilgili biri” denilmesi için, kimisi itibar elde etmek, kimisi dikkatleri kendi üzerine çekmek için ve daha bunlara benzer sebepler için kaynakları araştırmakta, âyet ve hadis ezberlemekte, nakiller yapmakta, yazılar yazmaktadırlar. Bu kötü ameller kişinin, -diğer kötü amellerde de olduğu gibi- kalbini öldürür. Kalbi ölü olan kişi ise, ahirette hiçbir karşılığını bulamayacağı işlerin peşine düşerek dünyada boşuna kürek çeker.

Mâlik bin Dinar der ki: Hasan-ı Basri’ye: “Âlime verilebilecek ceza nedir?” diye sorduğumda: “Kalbin ölümüdür” dedi. Ona: “Kalbin ölümü nasıl olur?” diye sorduğumda: “Ahiret ameli ile dünyalık elde etmeye çalışmaktır” dedi.(Kaynak bir sonraki ile verildi.)

Maalesef bugün internet mağduru olan birçok insanın düştüğü içler acısı durum aynen budur. Oysaki Allah subhanehu ve teala’nın rızası dışında başka şeyler için öğrenilen ilmin, ahirette hiçbir faydası olmayacak, aksine bu kişinin azap görmesine neden olacaktır.

Ebû Hureyre radiyallahu anhu’nun bildirdiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Kişi, kendisi ile Allah’ın rızası talep edilecek bir ilmi dünyalık elde etmek için öğrendiği zaman, kıyamet gününde cennetin kokusunu dâhi alamaz.”

İbn Cüreyc’in bildirdiğine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“İlmi, âlimlerle boy ölçüşmek veya sefihlerle tartışmak veya meclislerde dile getir(ip itibar elde et)mek için öğrenmeyin. Bunu yapanlara cehennem vardır cehennem!”

Süleyman bin Yesar anlatıyor: İnsanlar Ebû Hureyre’nin yanından dağılınca, Şamlıların kardeşlerinden biri olan Nâkil bin Kays el-Cüzâmi ona: “Bize Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sel-lem’den işittiğin bir hadis aktar” dedi. Ebû Hureyre radiyallahu anhu da şu karşılığı verdi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim:

“Kıyamet gününde herkesten önce üç kişinin hesabı görülür. Bunlardan birisi, ilim öğrenip Kur’an okuyan kişidir. Bu kişi huzura çıkarılıp, dünyadayken kendisine verilen nimetler söylenecek. Kişi kendisine verilen bu nimetleri itiraf ettikten sonra yüce Allah ona: “Bu nimetlere karşılık olarak ne yaptın?” diye soracak. Bu kişi: “İlim öğrendim. Yine Kur’an’ı okuyup başkalarına da öğrettim” deyince yüce Allah: “Yalan söylüyorsun! Aksine hakkında: “Filan kişi âlim biri! Filan kişi ne güzel okuyor” denilsin diye öğrendin ve denildi de!” karşılığını verecek. Sonra yüz üstü sürülerek cehenneme atılmasını emredecek.”

İmam Şafi Rahimehullah şöyle demiştir:

“İlmi bolluk içinde ve kendini büyük görmek için öğrenen hiçbir kişi iflah olmuş değildir. Ancak kanaat ve tevazu içinde, âlimlere de saygı göstererek öğrenen kişi iflah olmuştur.”

Ma’mer der ki:

“Denilir ki: Kişi, Allah rızası dışında bir maksatla ilmi is-ter, ama ilim, Allah rızası dışında bir amaçla onun olmayı istemez.” (İmam Beyhaki, es-Sünen’ul Kebir: 1/No: 477, 479, 481, 503, 513, 519. (Ocak yay.))

Âizullah der ki:

“Hadisleri (sadece) anlatmak için öğrenen kişi cennetin kokusunu bile alamaz.”

Mekhul der ki:

“Kim sefihlerden ödül almak veya âlimlere gösteriş yapmak veya insanların ilgisini çekmek için hadis öğrenirse, o kişi cehennemdedir.”(İbn Ebî Şeybe, Musannef: 10/352, 353. (Ocak yay.))

Buraya kadar sanal medresenin Müslümanın ahlakını nasıl da yok ettiğini açıklamaya çalıştık. İnternet ve sosyal medya müptelası olan insanların birçoğu, maalesef ki bu gayri ahlaki özelliklere sahiptirler. Yüce Rabbimizden dileğimiz, Müslümanların bir an evvel bu durumun farkına varmaları ve yeniden İslâm’ın tertemiz olan ahlaki değerlerine yönelmeleridir.

وَآخِرُ دَعْوَاهُمْ أَنِ الْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

”…Duaları, “Hamd alemlerin Rabbi Allah’a mahsustur” diyerek son bulur.”(Yunus, 10)

 

Bu yazı Mahmud Ebu Muaz’ın ‘Müslümanın Ahlakını Yok Eden Teknoloji ‘İNTERNET” adlı kitabından alınmıştır. 

Top